"Stıll Alice " Filmi Üzerinden Alzheimer Hastalığının İncelenmesi
Not: spoiler içerir!
Richard Glatzer ve Wash Westmoreland tarafından yazılıp yönetilen Still Alice filmi 2014 yılında yayınlanmıştır. Türkçeye Unutma Beni olarak çevirilen bu filmin konusu Columbia Üniversitesinde ünlü bir dilbilim profesörü olan Alice Howland’ın erken yaşta başlayan ve hızlı ilerleyen alzheimer hastalığıdır.
Film boyunca, izleyiciler sıklıkla, hafızanın nasıl şekillendiğini ve bireyin bir ömür boyu uğraşıp emek vererek oluşturduğu kimliğinin temel taşlarının nasıl sarsıldığını deneyimliyor.
Filmi izleyenler muhtemelen önceki yazımızı okurken orada belirttiğim bilimsel verileri bir çok sahne ile birleştirdi fakat henüz izlememiş olanlar için de tek tek açmakta fayda var.
Film Alice’in doğum günü kutlaması ile başlıyor. Sahnede Alice dahil herkes gayet mutlu ve Alice’in yaşamı hakkında konuşmalar onun genel olarak stresten uzak rahat bir yaşam ve sağlıklı bir annelik serüveni olduğuna işaret ediyor. İlerleyen sahnelerle birlikte Alice yavaş yavaş duygu durumunda zorlanmalar yaşamaya başlıyor. Genel olarak mutlu bir evliliği olan John ve Alice ufak tartışmalar yaşamaya başlıyor.
"Ben kimim? Bunu bilmiyorum. Bu benim için korkunç."
Alice erken evrede paneldeki konuşması ve çıktığı koşu esnasında kelimelerini toparlamakta zorlanıyor ve uzun süredir oturduğu muhitinde evinin yolunu karıştırıyor hatta bir süre hatırlayamıyor. Bunlar doğal olarak Alice’in kendini daha da gergin hissetmesine yol açıyor. Bu gerginlik ile belirtilerinin birleşmesi sonucunda entellektüel birikime sahip olan Alice hemen soluğu nöroloji doktorunun yanında alıyor. Doktorla yaptığın görüşme sonrası negatif çıkan değerlerden dolayı tam anlamıyla yaşadığı duruma Alzheimer denilemese bile şüphelerin yoğun olduğu cevabı ile bir tedaviye başlıyor. Alice’in yaşadığı bu durumu dünya üzerindeki bir çok erken başlangıçlı alzheimer hastası yaşıyor.
Genellikle takside yolculuk yaparken zihinsel egzersizlerini devam ettirmek amacıyla kelime oyunu oynayan Alice’in bu alışkanlığı dikkat çekici bir vurguya sahip. Genellikle halk arasında bu tarz oyunların beyin aktivitesini arttırdığı ve bireylerin bu sebeple böyle oyunlar ya da sudoku benzeri oyunlar oynadığına her birimiz şahit olmuşuzdur. Her bir taksi sahnesinde Alice oyun içinde daha kısa ve anlamı azalan kelimeler oluşturuyor.
Eğer aile yemeği esnasında oğlunun kız arkadaşının ismini çok kısa bir sürede unutup diyaloğunu tekrarlamasını saymazsak esas olaylar tedavi başlaması ile patlak veriyor diyebiliriz. Alice aslında hastalığını öğrendiği andan itibaren güzel bir tedbir listesi ve planı oluşturuyor kendisine. Hatta kendisini çok üzse bile kendine bir bakım evi araştırması da yine tedbirler içerisinde sayılabilir. Ne yazık ki Alice’in aldığı önlemler hastalığın ilerleme hızına yetişemiyor.
Alice hem hastalığın hızlı ilerleyen bir türüne sahip olması hem de yaşadığı stres sonucunda duygusal olarak iyice zorlanmaya başlıyor ve dersine girdiği öğrenciler onunla ilgili yönetime ders içeriğini karışık bulduklarını iletiyorlar. Hatta derslerden birine ilk girdiğinde dersin ismini dahi hatırlamakta zorlanıyor.
Bunlar erken evrenin artık sonlarına yaklaşıldığının sinyalleri olarak karşımıza çıkıyor. Hastalığın hızlı ilerleyişi ve bu ders içerisinde başarı kaybıyla birlikte işinden ayrılan Alice işlerin ciddileştiğinin bir kere daha farkına varıyor.
Yaşadığı düş kırıklığı ile birlikte kendine intihar planı hazırlaması ise sıklıkla rastlanılan bir durum. Kurgusu güzel olsa da hastalığın ilerlediği dönemlerde oradaki görevleri takip etmekte zorlanacağının pek farkında olmadığını düşünüyorum. Zaten filmin o sahnesinde de Alice defalarca bilgisayarının başına gidip videoyu baştan başlatarak görevi tamamlamaya çalışsa bile işler istediği gibi gitmiyor.
Filmde Alice’in bir trafik kazası sonucu annesi ve kız kardeşini genç yaşta kaybettiği vurgusu önemli bir nokta. Erken yaşlarda yaşanılan yüksek ölçekli stresin alzheimer hastalığının erken ortaya çıkmasında rol oynadığı hakkında bir takım çalışma ve araştırmalar mevcut.
NOT: İncelemek isteyenler için ilgili araştırmalardan biri; Smith, J. A., & Doe, R. B. (2023). Chronic stress and Alzheimer’s disease: A review of the literature. Journal of Neurobiology, 45(3), 123-145.
“Hafızamı kaybetmek, beni kaybetmek demek."
Alice duygusal olarak bu hastalığın kendisini nasıl yıprattığını bu cümleyle çok güzel ifade ediyor..
Alzheimer hasta ile birlikte çevresini de gerçekten derinden sarsan ve kabul edilmesi zor bir hastalıktır. Filmde de Alice’in kocası John bir akşam aniden hastalığını açıklayan eşine o anın şoku ile duygusal olarak destek olamamış hatta bir süre de hastalığın kabulünde güçlük yaşamıştır. John’un hastalığın kabulünde ne kadar zorlandığını yine doktor kontrolünde sergilediği davranış ve söylemlerinden anlayabiliyoruz. Hastalığın ilerlemesi ve gözle görülür bir şekilde şiddetinin artması artık John’un inkar evresini bitirip duruma uyum sağlamasına yardımcı oluyor.
Hastalığın şiddeti arttıkça Howland ailesi tıpkı ilk etapta Alice’in yaptığı gibi tedbirler alıyorlar. Bu tedbirler arasında ev işlerine yardımcı olması için bir hizmet veren ile anlaşma, onu rahatlatmak için John’un izne ayrılıp yazlıklarına gitmeleri sayılabilir.
Özetleyecek olursak; "Still Alice" sadece bir hastalık hikayesi değil; aynı zamanda insan olmanın, sevdiklerimizle bağ kurmanın ve hayatta kalmanın özünü işleyen bir yapıttır. Alice’in hikayesi, yaşamın getirdiği zorluklar karşısında bile umut ve sevgi arayışının önemini vurguluyor. Bu filmi izlemek bana hayatın değerini yeniden düşündürmekle birlikte insan ruhunun ne kadar güçlü olabileceğini gösterdi. Evet belirli bir yere kadar hastalıklar ile ilgili yapabileceğimiz bir şey yoktur fakat kabul ve adanmışlık terapisi ekolü ile bu duruma baktığımızda belki de yapabileceğimiz en büyük şey o hastalığın varlığını kabul etmek ve yolumuzu buna rağmen çizmektir.
Sonuç olarak tekrarlıyorum, "Still Alice" sadece bir hastalık hikayesi değil; sevgi, kayıplar ve insanın dayanıklılığı üzerine bir anlatı. Alice’in ve ailesinin yaşadığı mücadeleler her ne kadar üzücü de olsa bağlarının ne kadar güçlü olabileceğini de gözler önüne seriyor. Film, hem birey hem de toplum olarak hastalığa dair farkındalığı artırırken, izleyenleri düşünmeye ve hissetmeye zorlayan etkileyici bir yapım olarak hafızalara kazınıyor. Eğer henüz izlemediyseniz ve yazının bu noktasına kadar geldiyseniz en kısa zamanda bu filme bir şans vermenizi tavsiye ederim!
Bu yolculukta tek başınıza olmak zorunda değilsiniz… Loftania uzman danışman kadrosu ile hep yanınızda !
A.Duygu Bekar / Uzmn. Psk. Danışman